Monday, February 6, 2012

YAŞAMIN RENKLERİ (PLEASANTVILLE)

- Sene 1998, haftada iki bazen üç kez On veya Büyülüfener Sineması'na gittiğimiz yıllar. O zamanlardan kalma tatlı bir anı idi "Pleasantville", ta ki bugün tekrar izleyene kadar. Film sonlarına yaklaşırken, ince detaylarla bezenmiş usta senaryosu ve eleştirel yapısı ile memnun bir gülümseme bıraktı bende.

- David 90lı yıllarda lisede okuyan, çevresine uyumda zorlanan, fazlasıyla sessiz, insiyatif almaya yatkın olmayan ve tüm benzerleri gibi içine kapanıktır. Pek anlaşamadığı ve kendisinin tam zıttı olan bir kız kardeşi, ve kocasının terk etmesinden dolayı kendine güveni ve hayat enerjisini kaybetmiş annesiyle birlikte yaşamaktadır. En sevdiği şeylerden biri "Pleasantville" dizisini izlemektir. Dizi ilk bakışta bana Amerikalılar'ın pek sevdiği "I love Lucy" dizisini anımsattı ama onu pek detaylı izlemediğim için yorum yapmam çok doğru olmayabilir. Dizi David'in hayatında ters giden her şeye inat, mükemmel bir dünyadaki mükemmel ilişkileri anlatmaktadır. Siyah-beyaz sadeliğe 1950 Amerika'sının sahte mükemmelliği eklenince, David'e defalarca diziyi izlemek düşer mutluluk bulmak için. Sahne sahne ezberlediği dizinin bir yıldır beklediği yarışma maratonunun olduğu gece, annesi şehir dışına gitmektedir, kız kardeşi de okulun popüler çocuklarından biriyle evde buluşacaktır. İzleyecekleri kanal üzerinde tartışırlarken televizyon kumandasını bozarlar. Çağırmadıkları halde anında gelen tamirci 80 yaşlarının ortalarında sevimli sayılabilecek bir adamdır. Bu rolü, özellikle Mary Poppins'ten hatırlayacağımız Dick Van Dycke oynayacakmış ama olmayınca başka bir yaşlı adamcık bulmak zorunda kalmışlar ki, bence daha da iyi olmuş. Van Dycke'ın tutucu sertliği bu role gitmezdi diye düşünüyorum. Her neyse, tamirci amca kumandayı tamir etmek yerine, 70li yılların uzay aletlerini çağrıştıran yeni bir kumanda bırakarak gider. İşte tam da bu sırada kardeşler yine kanallar için kavga ederler, ekranda "Pleasantville" açıktır, olan olur ve bizimkiler ekrana girerek oradaki karakterlerin yerini alırlar.

- İlk başta yaşadıkları şokun ardından, David'in yoğun "Pleasantville" bilgisi sayesinde ortama ayak uydurmaya çalışırlar. Öncelikle, Pleasantville'in Amerika'nın 1950li yıllarının "suburban" hayatını simgelediği çok açık. Babaların satış ve pazarlamaya dayalı işlerde çalıştığı, annelerin ev hanımı olduğu ama bu işi abartarak mükemmel kadınlar olmaya çalıştıkları (bu konuda komik bir eleştirel film olarak Stepford Wives izlenebilir), çocukların ahlaklı ve akıllı yetiştirildiği, banliyö evlerinin, düzenli bahçelerin, kızartma ve ete dayalı sağlıksız beslenme alışkanlıklarının, kabarık etekler ve kaşmir süveterlerin, ırkçılığın yaygın olduğu dönemlerde geçiyor. 50li yıllar Amerika'nın gücünde keskin yükselişler yaşadığı, soğuk savaşın ivme kazanmaya başladığı yıllar. Buna bir atıf olarak, Pleasantville okullarında öğrencilere kendi kasabaları haricinde hiçbir bilgi verilmiyor. Onlara göre Pleasantville dışında bir dünya yok, kültür ve eğitim konusunda çok ısrarcı değiller. Bugün bile Amerikalılar'ın kendi eyalatleri dışında bir yer bilmemeleri bu savı doğrular nitelikte.

- Pleasantville'in mükemmel bir diyar olduğundan bahsetmiştim. Bu mükemmellik David ve kardeşi Jennifer kasabaya geldiğinde çatırdamaya başlıyor. Kasabanın cinsellikten ve aşktan uzak, heyecansız gençleri önce Jennifer sayesinde seksle tanışıyorlar. Sürekli cinsel aktivite içine girmeye başlayan gençler 60larla birlikte gelen düşünce serbestliği ve çiçek çocukları anımsatabilir. Daha sonra David sayesinde kütüphanedeki kitapların içi dolmaya başlıyor. Düşüncede serbestlik ve kültür-eğitim sayesinde, bilgilenen ve ufukları genişleyen gençlerin bir çoğu renkleri keşfediyor. Meraklı gençlerin başlattığı bu toplumsal hareketlenme renklenen yüzler, arabalar ve çiçeklerle kendini açığa vururken, bazı yaşlılar da hayatın renklerinden nasibini alıyor. David'in annesi de cinselliği ve aşkı keşfediyor. Mükemmel eş çizgisinden saparak eşini aldatıyor ve toplumsal baskılarla karşılaşıyor, dışlanıyor. Bunun yanı sıra, sanatsal eğilimli sevgilisinin yaptığı resimler öfkeli muhafazakarlar tarafından parçalanıyor, sanat vandallığı yapılıyor.

- Mükemmel saflığı bozulan kasabanın belediye başkanı, her şeyi eski haline döndürmek isteğiyle yasaklar getiriyor ve duruşmalar başlıyor. Farklı düşünen herkes yargılanmaya ve sindirilmeye başlanıyor. Burada, Truman dönemi ve komünizimle suçlanan yazar ve bazı sanatçıların duruşmalarına çok açık bir klişe buldum ama senaryonun geneli açısından faydalı olmuş görünüyor. Dikkat çekici yönlerden biri de, aydınlanan herkes renklenirken muhafazakarların renksiz kalması. Daha sonra onlar da renklerden paylarına düşeni alıyorlar.

- Sonuçta değişim engellenemiyor ve Pleasantville kendi kusurları ve güzellikleriyle yaşamayı öğreniyor. David görevini tamamlayıp, karakterinde gerekli değişimleri tamamlayarak evine dönüyor. Kardeşi orada kalarak üniversiteye gitmeyi tercih ediyor.


- Filmin ilginç yanlarından birisi şu an ünlü, o zamanda ise yeni yetme olan pek çok oyuncuyu barındırması. Tobey Maguire  yazar ve yönetmen Gary Ross'un gözdesi olmuş bu filmden sonra, hatta sonrasında "Seabiscuit"i yapmışlar, şimdi de "The Crusaders" filmini yapıyorlar. Güneyli aksanı ve şımarık tavırları beni çok rahatsız etse de, Reese Witherspoon da bu filmde fena değil. Hızlı ve Öfkeli serisinden tanıdığımız Paul Walker şekilci ve yakışıklı sevgili rolünde çıkıyor karşımıza. Tanıyan azdır ama "Buffy the Vampire Slayer"da 4. sezonda Buffy'nin sevgilisini oynamış Mark Blucas da konuşması olmasa da sıkça yer alıyor filmde.

- Diğer ilginç bir nokta da filmin sonunda "Springfield"e doğru giden bir tabela olması. David'in izlediği "Pleasantville" dizisi Springfield'de geçen "Baba En İyisini Bilir" (Father Knows Best) dizisini anımsatıyor ve özellikle anımsatması da istenmiş. Siyah-beyaz olan ve 50li yılların mükemmel aile düzenini savunan bu diziye inat, Springfield'da geçen bir başka dizi "The Simpsons"ın renkli, liberal yapısını hatırlamamak imkansız.

- 1950lerin eleştirisi yapılmış tezimi doğrulayan bir örnek de, filmdeki takvimlerin Nisan 1958'i gösterdiğini sonradan farketmiş olmam. David'in kitaplarla gençleri aydınlattığından bahsetmiştim. Özellikle bahsedilen iki kitap, "Hucklebery Finn'in Maceraları" ve "Çavdar Tarlasındaki Çocuklar" (Catcher in the Rye) basıldıkları dönemde çok eleştirilmiş ve hazmedilememiş kitaplar olarak özenle seçilmişler. Bu arada "Çavdar Tarlarındaki Çocuklar" kitabının asıl adının "Gönülçelen" olduğunu, ancak Türkçe'ye bu kelimeyi kazandıran çevirmen izin vermediği için artık o isimle anılmadığını da belirtmekte fayda var.

- Sonuç olarak, geçmişin dertsiz ve parlak olduğunu düşünüp de büyüsüne kapılanlara iyi bir ders olabilir "Pleasantville". Toplumsal psikoloji ve toplumların tarihi gelişimi üzerine keyifli, çok derin olmayan ama zevkli bir film. 

- ilhamavcisi'nin notu 6/10

No comments:

Post a Comment