İkinci kitapta zaman ilerlemiş, Diggory bir profesör olmuş, II. Dünya Savaşı yüzünden Londra'dan kendisine gönderilen dört kardeşe ev sahipliği yapıyor. Ama Diggory'den sadece Profesör diye bahsediliyor, onun o olduğunu ve Narnia'yı bildiğini sadece birinci kitabı okuyanlar anlayabilir. Her neyse, bizim dört kardeşten en küçüğü Lucy Narnia'yı keşfediyor. Cadı Jadis Narnia'yı ele geçirmiş, kötülük ve zulümle yönetmeye başlamış ve sürekli kış yaşanan bir ülke haline getirmiş. Nereden geldiği belli olmayan bir kehanet bir gün iki erkek ve iki kız insanoğlunun gelip hükümdarlığını yok edeceğini bildirdiği için, Narnia'da insan avı modunda dolaşıyor. Lucy'den Narnia'nın varlığını öğrenip merakına yenik düşen üçüncü kardeş Edmund, Narnia'ya girer girmez cadıyla karşılaşıyor, onun verdiği Türk lokumunun etkisi altına giriyor ve cadı için her şeyi yapmaya hazır hale geliyor. Sonra hepsi birden Narnia'ya giriyorlar, Edmund onlara ihanet ediyor ve cadının yanına geçiyor, sonra gördüğü kötü muameleden aklı başına geliyor ve geri dönüyor. Bu arada Aslan geliyor ve tüm yaratıkları cadıya karşı örgütlüyor. Ama Edmund'un cadıya ihanetinin bedelini ödemek için eski büyü gereği kendi kanını sunuyor, cadı tarafından taş masada bıçaklanıyor, cadının yandaşlarınca tekmeleniyor, dövülüyor, yelesi kesiliyor ve aşağılanıyor. Hani C.S.Lewis'in kitaplarında güçlü Hristiyanlık motifleri var deniliyor hep, işte bu en güçlüsü. Tıpkı İsa'nın çarmıha gerilmeden önce gördüğü kötü muamele gibi. Bu sırada onu izleyen ve sonra başında ağlayan kızkardeşler Susan ve Lucy de, Meryem ve Magdelena karakterlerini andırıyor. Eski büyü gereği ihanetin bedelini kanıyla ödeyen Aslan, daha da eski büyü sayesinde eskisinden güçlü ayağa kalkıyor kendini gönüllü olarak sunmanın mükafatı olarak. Sonrasında cadının taşlaştırdığı tüm yaratıkları candandırıp yanlarına alarak, cadıyla savaşmakta olan Peter ve Edmund'un yardımına koşuyorlar ve hepsini yenilgiye uğratıp cadıyı da öldürüyorlar. Sonra bizim dört kardeş kral ve kraliçe oluyor, uzun yıllar
Tolkien'ın, Narnia Günlükleri'nden nefret ettiği söylenir. Adamcağıza hak vermemek açıkçası elde değil. Onun detaycılığı, ortaya attığı hiçbir kavramı veya olayı desteksiz bırakmaması, karakterler, mekanlar ve Orta Dünya'nın kendi tarihi üzerine verdiği ince çalışma ile Narnia'yı kıyaslamak imkansız. Zaten böyle bir kıyasa gerek de yok, biri çocuklara, diğeri her yaşa hitap ettiği için. Ancak, çocuklara hitap ediyor olması da desteksiz yazmayı haklı kılmıyor. Aslan RedKit modunda bir geliyor, bir gidiyor, kurduğu ülkeyi cadının elinde telef olmaya bırakıyor. Sonra ilk kitapta Narnia'nın ilk kral ve kraliçesi olan, çocuklarla birlikte Londra'dan gelmiş olan arabacı ve karısına ne oldu? İngiliz sınıfçı sistemi burada da takip ediliyor ve Peter en büyük kardeş ve erkek olduğu için savaşma hakkı kazanıyor, kılıç kuşanıyor, "Magnificient" kral oluyor. Edmund'sa küçük erkek kardeş olduğu ve İngiliz kültüründe küçük erkek kardeşlerin hiç şansı olmadığı için -babadan kalan ünvan ve mülk, paranın tamamı büyük erkek kardeşe kalıyor, ama bu durum 18. ve 19. yüzyılda geçerli tabii- ihanetçi bir insan olarak betimleniyor. Peter'ın Avrupa güzellik kaidelerine uygun olarak sarışın, Edmund'ın esmer tasvir edilmesi de hoş ayrımcılık açısından..Susan mantıklı bir kız olarak görünüyor ama bir etkinliği yok. Lucy'ye diyecek bir şey yok, kıpır kıpır bir minik kız çocuğu. Kızlar savaşa katılmıyor gibi, daha çok oturup Aslan'ın başında ağlıyorlar, bu da bana göre cinsiyet ayrımını doğuruyor. Sonuç olarak, gelenekselci bir düşünce tarzı ile yazılmış, kendi içinde pek de tutarlı olmayan, özensiz bulduğum bir kitap oldu. Sanırım ilk kez, filmini kitabından daha başarılı bulduğum bir roman oldu bu. Kalan beş kitap bakalım nasıl gidecek?
- ilhamavcısı'nın notu: 5/10.
No comments:
Post a Comment