Neden tüm iyi fantastik romanlar, en iyi oyuncular ve filmler İngiltere'den çıkıyor?? Bu soruya belki ayrı bir yazı ayırmak gerek. Kafam onca şeyle bunalmış, bir rahatlama fırsatı araken, uzun süredir de kitap okuyamadığımı hatırlayarak, kendimi disipline etme kararı aldığım birgün, internette en iyi kitapları araştırmaya başladım. Biliyorum ki her kurum bunu kendi çıkarları ve beğenileri doğrultusunda yapıyor, adil ve objektif kriterler yok yani. Ben de İngiliz edebiyatı sever olduğum için, BBC'nin en iyi 100 kitap listesine gelince sevinçle listeyi karıştırmaya başladım (http://www.bbc.co.uk/arts/bigread/top100.shtml). Tabii ki kendi yazarlari ile dolu bir liste! En başta da benim de ayrı bir yere koyduğum Yüzüklerin Efendisi serisi. E onu ve devam edenleri okuduğum için dokuzuncu sıraya kadar geldim ve Narnia Günlükleri ile karşılaştım.
2005 yılında filmini izlemiştim, izlemeden önce Tolkien ile Lewis'in çok yakın arkadaş oldukları haricinde bir bilgim yoktu. Başlangıç sahnesi çok ümit verici olmakla beraber, sevmekle sevmemek arasında bir şefkat duygusuyla sinemayı terk etmiştim. Ondan sonra da aklımda kalan izlenim hep şuydu: Tolkien'ın çok yakın, dindar ama onun kadar yetenekli olmayan arkadaşının basit düzey ama okunabilir romanları.
Bu düşünceyi test etmek için, kütüphaneye koştum ve serinin yedi kitabını birden aldım. İlk kitap Büyücünün Yeğeni. Aslında kronolojik olarak yazılan ilk kitap değil, hatta en son bunu yazmış ve kritikler hala hangi kitaptan başlayarak okunması gerektiği konusunda fikir birliğine varmış değillermiş.
Roman 1900ların Londra'sında geçiyor. Bir nevi Batman Begins ve Robin Hood tadında, günümüzde pek meşhur olan oluşum hikayesi anlatıyor. Narnia'nın nasıl şekillendiğini, Beyaz Cadı Jadis'in Narnia'ya nasıl girdiğini, Aslan'ın rolünü, çocukların evinde kalmaya gittiği profesörün kim olduğunu, gardrobun nereden çıktığını bu kitapta anlıyoruz. Kütüphanenin eski kalın kara kaplı ciltte kitabında ve elektrikler kesikken mum ışığında okuyunca insan kendini tozlu raflardan Narnia'ya dalıyor sanıyor bir an ama, o az daha çalışsa daha iyi bir kitap olacakmış izlenimi ne yazık ki silinmiyor.
Seride yer alan Hristiyan motifler bu kitapta da ağır basıyor. İlk günah, yaradılış vs. kavramlara yer veriyor çaktırmadan, ama konu ile ilgili bilgiye sahip olmayanlar bir şey anlamayabilir. Ayrıca romanın baş karakterlerinden Digory ile yazar Lewis arasında büyük benzerlikler bulunuyor. Birinin annesi ölmek üzere, diğerininki gerçek hayatta ölüyor. İkisi de babalarından ayrı, ikisi de profesör oluyor. Romanın basitliği, mantık hataları ve diğer kusurları yine de seriyi sevmeme engel olmuyor, ama tabii bir Yüzüklerin Efendisi'ni sevdiğim tarzda değil. Diğer kitapları da okuyunca daha iyi anlayacağız yazarın amacını ve yeteneğinin sınırlarını.
ilhamavcisi'nin notu: 6/10
No comments:
Post a Comment