Tuesday, February 7, 2012

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK (HARPER LEE)

2006 yazı, hava sıcak mı sıcak. Ithaca'nın aile yurdunda küçücük odamızda ter döküyoruz. Günde bazen iki kez DVD kiralamaya gidiyoruz, her seferinde 3 adet. Philip Seymour Hoffman'ın Oscar kazandığı Capote filmini izlediğimizde tanıyorum Harper Lee'yi. Oysa "To Kill a Mockingbird (Bülbülü Öldürmek)" kulağıma çok kez çalınmış bir kitap. Yazarını arka planda bırakmış pek çok kitaptan biri. Harper Lee'nin ilk ve tek romanı. Bu denli ses getirmiş bir romandan sonra neden başka kitaplar yazmadığını merak ediyorum. Sonra Gregory Peck'li film versiyonunu buluyorum, ama neden bilmem hep erteliyorum izlemeyi ve okumayı. Sanırım isminden dolayı, hüzünlü bir hikeye bulmayı bekliyorum içinde.

Erteleye erteleye sene oluyor 2011. Bilkent Kütüphanesi'ni gezerken elime geçiveriyor kitap, ve artık okuyayım diyorum. Yalayıp yutturmasa da, kendini azimle okutan bir kitap. Anneleri onlar küçükken ölmüş olan Scout ve Jem Finch kardeşlerin büyüme süreçleri, babaları, çevreleri ve birbirleri ile ilişkileri, ve dünyayı küçük kasabalarından yola çıkarak tanımaları tatlı bir dille anlatılıyor. Jem kardeşlerin büyük olanı. Babaları gibi olgun, anlayışlı ve ergenlik dönemine yeni yeni giren akıllı bir çocuk. Scout ise Harper Lee'nin çocukluğu. Zaten kitap da büyük ölçüde yazarın çocukluğuna dayanıyor. Scout evin küçük, yaramaz, hareketli, lafını kimseden esirgemeyen, güçlü ve korkusuz kızı. 8 yaşına gelmiş olmasına rağmen hala kot tulumla gezmesi ve saçlarını kısa kesmesi, dışarıda oynaması, başta halası olmak üzere hanım hanımcık kadınları rahatsız ediyor ve babasının ona iyi bakmadığını düşünmelerine yol açıyor. Babaları Athicus ise, olgun, bilgili, sakin, genelin dışında olarak çocuklara yetişkin gibi davranan ve sır saklamayan bir avukat.

Hikaye Alabama'da 1930larda geçiyor. Zenciler hala ikinci sınıf olarak görülüyor ve toplum hayatından dışlanıyor. Böyle bir ortamda babaları Athicus'a zenci bir adamın savunması veriliyor, hem de tecavüz suçundan. Çocuklar bu dava boyunca toplumun kendilerine dayattığı değerleri sorgulamayı ve iyi ve kötüyü kendi pencerelerinden algılamayı öğreniyorlar. Büyük insan topluluklarının zaman zaman acımasız olabileceğini ve çok düşünen insanların hep bir parça dışlanmış olacağını da anlıyorlar. Bir iki sene önce dalga geçtikleri ve yargıladıkları insanlara farklı bir gözle bakmaya başlıyorlar. Bunun en somut örneği de evlerinin yanındaki evde yaşayan ve hiç dışarı çıkmayan adam oluyor. Önceleri onu ve evi bir korku objesi ve cesaret testi olarak kullanırken, zamanla onu anlamaya ve sevmeye başlıyorlar.

Sonuç olarak, çocukların kişiliklerinin oluştuğu ve hayata dair kararlar almaya başladıkları dönemlerde, farklı gözlerle dünyayı görmelerini sağlamak için faydalı bir kitap. En sevdiğim konulardan biri de, kadın-erkek rollerinin nasıl zorla çocuklara dayatıldığının anlatılması oldu. Scout büyüdükçe halasının zoruyla alışılagelmiş kız çocukları gibi davranmaya zorluyor kendini. Bir gün halası ve kasabanın diğer kadınlarıyla bir çay partisinde otururken, "Birkaç yıl sonra ben de bu toplantılara katılıp, bu kadınlar gibi davranmak zorunda kalacağım. Oysa ben babamın dünyasında çok mutluyum" diye düşünüyor, ve benim kalbimi burkuyor. Gözümün önüne ev toplantılarında kadın ve erkeklerin niye ısrarla ayrı odalara çekilip ayrı şeyler konuştuğuna anlam veremeyen ve karşı dünyaya girdiğinde garip bir uzaylı gibi karşılanan kendi çocukluğum geliyor. Kadın ve erkek dünyalarını bu kadar erken yaşta bu kadar keskin bir şekilde ayırıp, sonra da bu ayrıma sonuna kadar inanan ve beklentilerini sabitleyen toplumlarda yaşıyoruz. Kalıplara giriyoruz, girmeyenleri kınıyoruz, öyle olmayabileceği halde çıtkırıldım ve işlevsiz kadınlar yetiştiriyoruz. Üzerinde konuşursak bu konu bitmez, en iyisi yazmayı bırakmak...

Bu arada Harper Lee'nin bu tek kitabıyla Pulitzer ödülü almış olduğunu da yazmadan geçmemek gerek.

- ilhamavcisi'nin notu: 7/10.

No comments:

Post a Comment