Tuesday, February 7, 2012

ÜTOPYA (THOMAS MORE)

Yıl 2005. Cornell'deki yüksek lisans eğitimimin ilk dönemi. 85 yaşında, ince hatlı, pantolon askıları ve papyonuna rağmen itici görünmeyen hocamdan aldığım dersi çok seviyorum. Her hafta değişik kitaplar okuyup tartışıyoruz. Amerikalıların hiçbir şeye hakim olmadan, boş laflarla çok laf etmesine çok şaşırmıştım ilk zamanlarda. Kötü lise eğitim sistemlerine, teknik bilgi yoksunluklarına rağmen, çeneleri gerçekten güçlü çalışıyor. Biz Doğu ülkelerinden gelenlerse daha utangaç, daha teknik bilgi dolu, daha donanımlı ama bunları söze koymada bir parça daha talimsizdik ne yazık ki.

Her neyse, dersin bir bölümünde "A Man For All Seasons" adlı kitabı okumuştuk. Thomas More'u ben orada tanıdım. Başkaları gibi, The Tudors ve benzeri dandik tarih dizilerinden değil :) Ütopya okuma listemde var olmuş ancak sırasını bulamamış kitaplardan biriydi. İlk duyduğumda bendeki izlenimi 1984 gibi daha yeni bir eser olduğuydu, ancak kitabın Thomas More'a ait olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım adamcağızın 1500lerdeki öngörü gücüne.

Sene oldu 2011. Bilkent Meteksan kitapçısında yeni dönem kitaplarına bakıyorum. En sevdiğim şeylerden biri bu. Her dönem başında özellikle Amerikan ve İngiliz dili edebiyatı ve felsefe bölüm kitaplarına bakmak. Ütopya'yı rafta görünce okuma zamanı neden gelmiş olmasın diye düşünerek alıyorum. Sonuç olarak okudukça bakıyorum ki pek de düşündüğüm gibi çıkmıyor ve ilgimi çekmek yerine beni eğlendiriyor çoğu zaman.

Thomas More'u tüm ünvanları ve başarılarının yanı sıra, VIII. Henry gibi zor bir dönemde devlette üst düzey işler yapmış olmasına rağmen, naif, bir parça da romantik buluyorum. İyi niyetli ve her iyi niyetli insan gibi fazlasıyla optimist. İngiltere'nin kokuşmuşluğundan, sınıfçı ve gaddar yapısından, görmek zorunda kaldığı entrikalardan sıkılan bir adam olarak, o dönemin yeni ufku yeni Amerika'yı kendine gizli bir ütopik ülke olarak seçiyor. Ütopya yerlileri tek tip kıyafet giyoyorlar, tüketecekleri kadar üretiyorlar, kitap ve bilimle haşır neşirler, kendilerini geliştirmek için çalışıyorlar, hobiler ediniyorlar, çalıştıkça geliştiklerine inanıyorlar. Komün sistemde yaşıyorlar, evlerini, giysilerini, yiyeceklerini, hatta çocuklarını paylaşıyorlar. Buraya kadar tam bir komünist sistem olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama aynı zamanda dindarlar da. Bir kısmı Hristiyan misyonerlerden Hristiyanlığı öğrenmiş ve o şekilde yaşıyor. Çocuklar büyüklere, kadınlar erkeklere itaat etmek zorunda. Bu kısmı da din içerikli. Bu durumda Thmas More'un neden hem komünistler, hem de Vatikan tarafından çok sevildiğini açıklıyor belki.

Kitap içerisinde bana en çok dokunan aile içi ilişkiler kısmı oldu. Kadınlar ayda bir kocalarına günah çıkarmak zorundalar. Evlilik öncesinde kadın ve erkeğin birbirlerini çıplak görmelerini isteme gibi bir hakları var. Ayrıca evlilik öncesi ilişki kesinlikloe yasak. Dönemine göre ileri, bir parça naif ve her şeye ütopya kavramını genç zihinlere anımsatan ve kendinden sonra pek çok önek gelmesini sağlayan bir kitap.

- ilhamavcisi'nin notu 6/10. 

No comments:

Post a Comment