
- Kadr
osu itibariyle iş yapabilecek gibi duran, ama bileşimindeki eksikler yüzünden fazla sükse yaratmayan bir film "İpek Yolu Çocukları". İlk çıkışını, çok sevdiğim "Bend it Like Becham" ile yapmış, "The Tudors" dizisi ve Woody Allen'ın muhteşem bir dönüş yapmasına yol açan "The Match Point"den tanıdığımız Jonathan Rhys Meyers'a, oldukça sevimsiz bulduğum Radha Mitchell eşlik ediyor. Filme seyirci toplamaları amacıyla anlaşılmış olduğunu düşündüğüm, Kaplan ve Ejderha'nın müthiş ikilisi Yun-Fat Chow ve Michelle Yeoh ise küçük rollerde kalıyorlar ve birlikte tek bir sahneleri bile yok.
- Açılış sahnesi iyi bir film izleyecekmişiz izlenimi veriyor. Film II. Dünya Savaşı öncesinde, Japonya'nın Çin'e saldırdığı

dönemde geçiyor. Kahramanımız George A. Hogg, gazeteci bir iki arkadaşıya durumu gözden geçirmek ve belki parlak birkaç haber yakalamak için Şangay'a gidiyor. Gittikleri ilk gece toplu katliamlar görüyorlar, iki arkadaşı yakalanıyor ve öldürülüyor. George da aynı kaderi paylaşmak üzereyken komünistlerce kurtarılıyor. Filmin açılış sahneleri bana inanılmaz şekilde "Empire of the Sun" filmini anımsattı. Christian Bale'in çocuk aktör olarak ilk oyunculuğunu sergileridiği ve Steven Spielberg'in başarılı olmasına rağmen çok üzerinde durulmayan bu filmini daha sonra ayrıca yazacağım. Bu arada, George'un öldürülen arkadaşlarından birini David Wenham canlandırıyor. David Wenham'ı Yüzüklerin Efendisi serisindeki Faramir rolünden hatırlayabilirsiniz. Açıkçası, bu yan ve kısa role düşmüş olması beni üzdü, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

- Filmin ana karakteri George A.Hogg'un gerçek bir karakter olduğunu belirtmekte fayda var. Belki de filmin akılda kalmasının tek sebebi gerçek bir olaya dayanıyor olması. George Oxford iktisat mezunu, maceracı bir İngiliz. 1938 yılında Japonya'ya seyahat ediyor. İki gün kalmak için Şangay'a gidiyor, bir daha geri dönmüyor, uzun süre kendisinden haber alınamıyor ve yedi yıl sonra Çin'de öldüğü haberi geliyor. Film de tam olarak George'un Şangay'a seyahat etmesiyle başlıyor. Japon İmparatorluk Ordu'sunun katı müdahalesini görerek, Çinlilerle yardım etmeye karar veriyor. Kendini başında hiç yetişkin olmayan bir erkek yetimhanesinde buluyor ve onlarla kalarak yaşamlarını kolaylaştırmaya çalışıyor. Bahçelerine bitki ekiyorlar, keçi vb. hayvanlar alarak süt, yün üretmeye çalışıyorlar, elektrik üretiyorlar ve aynı zamanda kişilikleri gelişiyor, George Çince, çocuklar İngilizce öğreniyorlar. Çocukların çok azının ismini ve karakter yapılarını görebiliyoruz, ama hepsinin yıpranmış ve yaralı ruhları göz önüne serilmeye çalışılıyor.
- George gerçek hikayesinde yetimhaneye bu kadar çabuk gitmiyor, Avusturalyalı hemşire (filmde Radha Mitchell canlandırıyor) Kathleen Hall'a yardım ediyor, Japonlar tarafından Çin'den çıkarılıyor ama Kore'den geri geliyor. Filmde geçen yetimhane ise Avusturalyalı bir komünist olan Rewi Alley'in başında olduğu bir yer. George, Rewi'ye işleri konusunda yardım ediyor. Filmin üzerine kurulu olduğu hikaye, bu yetimhanedeki çocukların, Japonların ilerleyişi yüzünden, Rewi ve George tarafından 970 km.lik bir yürüyüşle Gansu'ya götürülmesi. Çok zor hava şartlarında gerçekleşen bu uzun yürüyüş bugün Çin'de hala "Küçüklerin Yürüyüşü" olarak hatırlanıyor. Gansu'ya yerleştikten sonra Rewi, George'dan okulun müdürü olmasını istiyor. Goerge bir gün çocuklarla basketbol oynarken parmağının kanaması yüzünden tetanoz oluyor ve ölüyor. Bu hikaye filmde uzun yürüyüşün son kısmını kamyonetle yapmaları ve George'un tekerlek değiştirirken çıkan kum fırtınası yüzünden üzerine düşen tekerin parmağını kesmesiyle tetanoz olması şeklinde veriliyor.

- Ortaya çıkardığı bilinmeyen hikaye ve değişik olay yüzünden bence izlenmeye değer bir film olabilir. Ancak, pek çok insan filmin George'un hikayesini oldukça çarptırılmış bir şekilde verdiğini söylüyor, bu yüzden güvenilirliğini kaybediyor. Açıkçası, Radha Mitchell'i çok çok itici buldum, senaryo biraz dağınıktı, Jonathan Ryhs Meyer'in saçları sürekli jöleliydi ve bu bir parça sinir bozucuydu, sonuç olarak izlemeyen çok şey kaçırmaz diyebilrim. Hoş noktalardan birisi de, George'un evlat edindiği dört erkek kardeşten üçünün, filmin sonunda onunla ilgili düşüncelerini belirtiyor olmasıydı. Bir de, kendisinden beklemeyeceğim şekilde, çocuklara sevgisini çok güzel yansıtan Jonathan Rhys Meyers'in de performansı iyiydi, diğer oyuncular sanki canları sıkılmış gibi görünüyorlardı tüm film boyunca.
-
ilhamavcisi'nin notu 6/10
No comments:
Post a Comment