
Oldum olası Jackie Chan filmlerini çok severim. Bizim çocukluğumuzda (şimdi 1000 yıl öncesi gibi görünen 80ler) karate ve Uzak Doğu filmleri çok meşhur olup, evde ve nadiren gidilen sinemalarda tercih sebebi idiler. Ben sek karate filmlerinden hoşlanmadığım için, Jackie Chan'ın mizah ve akrobasiyle birleşen filmleri bana hala çok eğlenceli geliyor. Bir de Chan'ın Snoopy'e benzeyen gülümsemesi, dünyadan soyutlanmış pembe bakış açısı çok hoşuma gidiyor. İçinde bulunduğu alemin lekelenmemiş masum temsilcisi gibi bir nevi.
"Little Big Sodier"ı kardeşim Emrah'ın film arşivinden bulup seyrettim. Kendisini film zevkinden dolayı haşince eleştiriyor olsam da, arada güzel filmler buluyor :) Film son yıllarda pek çok örneğini gördüğümüz Çin'in kanlı ve sancılı birleşme döneminden bir kesit aktarıyor. Bu kesitin içinde bir abi-kardeş ilişkisi, bu ikilinin iktidar mücadelesi, vatanın herkes için değişen anlamı, savaşın etkileri ve genç bir generalle yaşlı bir asker kaçağının birbirini tanıma ve yakınlaşma hikayelerini bulmak mümkün. Filmi detaylı anlatıp izlemek isteyenlerin keyfini kaçırmak istemiyorum.
Son sahneye değinmeden geçemeyeceğim ama. Son sahnede Chan, hala barış içinde

olduğunu zannettiği evine dönüyor. Kayıktan iniyor, iskeleye çıkıyor, bakıyor ki her yer darma duman, evi işgal altında. Elindeki bayrakla kalakalıyor. İşgalci askerler bayrağı bırakması için onu uyarıyorlar ama bırakmıyor. Askerlerin kalın oklarına hedef oluyor. Chan'ın oklarla kaplandığı bu sahne bana "Hero" ve Jet Li'yi anımsattı. Hatta, bu Çin'in birleşme hikayesi de çok benzer olmuş diye çamur da attım. Ama meğer Jackie Chan bu hikayeyi tam 20 yıl önce yazmış! Genç generali kendisi için düşünerek yazmış hatta, ama film 20 yıl sonra çekilebildiği için genç general rolü başkasına, yaşlı asker rolü de kendisine kalmış.
Sonuç olarak, güzel bir hikaye, görselliği de hoş, izlenebilir.
- ilhamavcisi'nin notu: 6/10.
No comments:
Post a Comment