Monday, November 12, 2012

Rise of the Planet of Apes

Star Tv'nin ya test yayını dönemiydi, ya da yayına yeni başladığı zamanlar. Annem dersanede çalışıyor, ben evde yalnızım, deli gibi televizyon seyrediyorum. Bir cumartesi Maymunlar Cehennemi filmini vermişlerdi, ilgiyle izliyorum, 9-10 yaşlarındayım.

Filmin sonunda plajda yarısı gömülü kalmış Özgürlük Heykeli'ni gördüğümde yaşadığım şaşkınlığı ve fikri şoku anlatmam güç. Filmi sanki farklı bir gezegende imiş gibi izlerken, gelecekte ve dünyada olduğunu görmek gerçek bir sarsıcı an olmuştu o anda bana. Ne olmuştu da insanlar insanlıktan çıkıp medeniyetlerini kaybetmişti? Maymunlar nasıl efendimiz olmuştu? Binlerce yıllık saltanatımız nasıl bitmişti?

Bu soruların cevabının ilk kısmını Rise of the Planet of Apes filminde bulmak mümkün. Konusu itibariyle sarsıcı olan Maymunlar Cehennemi filminden Hollywood hala nasipleniyor. İnsanoğlunun etrafındaki canlı ve cansızlara ettiği zulüm ve gücün getirdiği handikaplar hala insanları düşündürmeyi başarıyor bence.
Bu film diğerleri kadar ses getirmemiş olabilir. Ama olayların çıkış noktasını anlatması itibariyle serinin severlerini tatmin eder diye düşünüyorum. Her ne kadar James Franco'yu rolüne tam oturtamamış olsam da, ortanın üstü bir filmle karşı karşıyayız.

James Franco alzhemier hastalığı başta olmak üzere, beyinle ilgili sorunlara çözüm üretebilecek bir araştırma üzerinde çalışıyor. Bulduğu ilaç beyin aktivitelerini düzeltmek bir yana, beyni geliştiriyor. Bu projeyi yatırımcılara anlattıkları gün deney maymunlarından biri personele saldırıp toplantıyı basıyor ve güvenlik tarafından vuruluyor. Dolayısıyla proje ve araştırma çöpe gidiyor, James Franco'nun süper star durumu da arka plana düşüyor ve vasat bir şirket çalışanı haline geliyor.

Bir mantık hatası şu olabilir. Saldırgan olan maymun meğer o gün doğum yapmış ve yavrusunu korumak için saldırganlaşmış. Araştırma yapan ve maymunlardan düzenli olarak kan örnekleri alan ekip bunu bilmiyor. Pek inanılır gibi değil.

Neyse, bizim James yavruyu gizlice evine alıyor ve büyütmeye başlıyor. Adını Ceasar koyuyor. Ceasar kısa sürede büyük ilerleme gösteriyor ve insani yetenekler sergilemeye başlıyor. Sonra nasıl olduğunu anlatmayayım, bakım evine düşüyor. Diğer maymunların aşağılaması ve grup baskısıyla karşılaşıyor. Lider olmayı öğreniyor ve farklılıklarını akıllıca kullanmaya başlıyor. James'in evinden ilaçları çalarak daha fazla akıllı maymun üretmeye başlıyor.

Filmin bence en can alıcı sahnesi Ceasar'ın konuşmaya başladığı sahne. Bakımevinin işkenceci çalışanına "hayır" dediği sahne görülmeye değer. İnsana baş kaldırıp hayır demesi de manidar bir anlatım olmuş. Bu arada hayır dediği adamı da Harry Potter serisinin Draco Malfoy'u oynuyor. Çocukcağız bu rolle birlikte kendini kötü adam rollerine hapsetmiş oldu, geçmiş olsun.

Bundan sonrasında birçok maynun bir araya geliyor, örgütlü bir saldırı ile kendilerini özgürleştiriyor ve ormana doğru kaçıyorlar. Bundan sonrasında yeni bir geleceğini tahmin etmek güç değil. İnsanla maymunun arasındaki savaşı ve nükleer çöküşü anlatan bir film bekliyorum ilerdeki yıllarda.

Bir de Andy Serkis'ten bahsetmekte fayda var. Adamcağız yeni bir oyunculuk türü geliştirdi. Gollum, King Kong, Ceasar derken zor rollerde yüzünü göstermeden parlamaya devam ediyor. Maymunlar oldukça gerçekçi idi. Serkis'in mimikleri de hislerini çok iyi anlatıyordu.

Seriyi sevdiyseniz, hayvanseverseniz, ya da sadece zaman geçirmek film izleyecekseniz, gönül rahatlığıyla izleyiniz.

- ilhamavcısı'nın notu: 6/10.

No comments:

Post a Comment