Doris Day filmlerinin garip bir şekilde ferah, huzur verici bir yanı var. Renkler çok güzel, kıyafetler, dekorasyon, diyaloglar dönemin sade canlılığını yansıtıyor. Eskiden bu filmleri izlediğimde daha da çok zevk alırdım ama artık içerdiği mesajlar açısından beni daha fazla rahatsız ettiği için eskisi kadar zevk alamıyorum. 1950lerden bu yana insan hakları, kadın hakları konusundaki gelişmelerin büyüklüğü tartışılmaz. Kadınların toplum içindeki yeri, kendilerine yeterlikleri ve gelişimleri gittikçe artıyor. Hala saçma sapan cinsiyet ayrımları ve keskin roller var olsa ve bu konular dayanaksız ve bilimden uzak br şekilde tartışılıyor olsa da, bir 60 sene öncesine göre durumumuz çok daha iyi denilebilir.
Amma velakin, kadın haklarının şahlanma dönemlerinin başlarındaki Doris Day filmleri sanki bir anti-kadın hakları kampanyası yürüten seri gibi işlev görüyor. Dikkat ediyorum, her filmde boyun eğen, ödün veren, saf yerine konulan hep Doris Day'in karakteri oluyor. Bu film de hepsinden beter bence. Doris Day evli ve iki çocuk annesi tatlı bir kadın. Kocası kadın doğum doktoru, güzel bir evleri, hizmetçileri ve sakin bir yaşamları var. Doris Day karakterinin ifadesi ile "bir kadın doğum doktorunun karısı olmayı yeterli bir kariyer" olarak görüyor. Kendisini evine ve çocukların adamış bir anne.
Bir gün bir dost yemeğinde bir sabun firması sahibinin dikkatini çekiyor. O zamanlar "soap opera" denilen pembe dizilerin de başlangıcı ve ünlenmeye başladığı zamanlar. Dizilerin arasında sabun reklamları yapılıyor, ve diziler bu sabun firmalarınca finanse ediliyor. O yüzden bu dizilere "soap (sabun) opera" deniliyor. Doris Day de yıllık 80.000 dolar karşılığında bu reklamlara haftada sadece bir gün çıkma teklifi alıyor ve bu durum evde olay oluyor. Kocasını ikna etmek için "biliyorsun asla bilinçli olarak iş aramazdım ama bu avucuma geldi" diyor. İyi de bilinçli olarak iş aramanın ne sakıncası var? Sonra bu reklamlarla ünlü oluyor, ama ününü çok elegan bir sakinlikle karşılıyor. Ama kocası buna daha fazla katlanamıyor ve evi terk ediyor. Bu sırada Doris Day bir arkadaşlarına arabada trafikte zorunlu olarak doğum yaptırmak zorunda kalıyor. Kocasına gidiyor ve diyor ki "senin olağanüstü bir mesleğin var. Bana da bir doktorun karısı olmak her şeyden çok yetiyor". İşi bırakıyor ve üçüncü çocuklarını yapıyorlar.
Filmi bu mesajları yüzünden tehlikeli buluyorum işte. İyi bir anne ve eş olmak dünyanın en güzel mesleği. Ama insanın profesyonel mesleği de kendini tanımlayan ve hayatını anlamlandıran, dünyaya değişik bir açıdan katma değer sağlamasına yarayan bir araç. Hayatın devamını sağlamak için bir güç kaynağı. Bu zevki de hem kadınların hem erkeklerin doyasıya yaşamaları en büyük hakları. Eğer çalışmayacaklarsa, o zaman hep konuşulan sorunlar başlıyor işte kadınlar için. Aileler kız çocukları olsun istemiyor çünkü yaşlandıklarında kendilerine bakamayacağını düşünüyor. Ve çünkü evlendiklerinde kızlarının güçsüz bir şekilde başka bir aileye dahil olacağına inanıyor. Kız çocukların eğitimine ve kültürüne yeteri kadar yatırım yapılmıyor çünkü nasıl olsa evlenecek gözüyle bakılıyor. Kadınların hayattaki tek gayesi evlenmek oluyor ve bu amaçla güzellik konusunda takıntılı hale geliyorlar, sadece güzellikleriyle toplumda bir yer ediniyorlar ve kültürleri, karizmaları önemsenmiyor.
İşte bu yüzden, bu filmi hiç sevmedim, bir daha da izleyeceğimi sanmıyorum. Doris Day'e gelince, para için kocasının ısrarıyla pek çok film ve albüm yaptığını biliyoruz, ama ne desem bilemiyorum. Bana hala bir gülümseme ve sıcaklık veriyor ama favori aktristim mi derseniz, kesinlikle değil.
- ilhamavcısı'nın notu: 3/10.
No comments:
Post a Comment