
Hayatta pek değer vermediğimiz, merak etmediğimiz uyuşuk ve kopuk insanlar vardır. Köşelerinde sessiz sedasız yaşar ve ilgimizi hakedecek bir varlık göstermezler. Sabahattin Ali bu noktada bizden ayrılıyor ve her hayatın içinde sürprizler barındırabileceğini öne sürüyor.
Uzun bir işsizlik döneminden sonra bir tanıdığının yanında işe başlayan Rasim, aynı odayı paylaştığı Raif Bey'i acınası bir ezilmişlik içinde bulmaktadır. Kendi kaybeden görüntüsü altında bu adamı incelemeye koyulan Rasim zaman içinde Raif ile bir dostluk kurar, onun hayatını araştırmaya başlar.
Evine de gidip gelmeye başlayınca gerçekten de acınası bir hayatı olduğunu görür. Sevmediği bir karısı, ilişkisinin çok zayıf olduğu çocukları, üzerinde yük olmuş birlikte yaşadığı akrabaları, hepsi Raif Bey'i ezmekte ve yaşadığı hayatı çekilmez yapmaktadır.
Rasim bir gün iş yerinde Raif Bey'in günlüğünü bulur ve gerçekleri öğrenir. Raif Bey aslında zengin bir Adanalı'nın oğludur, Almanya'ya okumaya gitmiştir. Orada Maria Puder ile tanışır ve kendisinin güçsüz taraf olduğu bir ilişkiye girer.
Sonra evlenmeden önce kısa süreli olarak Türkiye'ye döner, Maria'dan haber alamayınca unutulduğunu zanneder, onu aramaz ve kaderine boyun eğerek orada bir kızla evlenir, babasının servetini kaybeder. Yıllar sonra Maria'dan olduğunu öğrendiği kızını bile sahiplenmeye kalkmaz.
Hikaye çok ilginç olmasa da zamanına göre çok iyi ve incelikli yazılmış. Sabahattin Ali'nin insan psikolojisini anlama ve yansıtmada çok başarılı olduğunu düşündüm.
Amma velakin, karakterlerin hiçbirini sevmedim. Rasim zaten kaybetmişliği kabullenmiş bir miskin. Raif ise ondan da beter. Kendi adına bir şey yapma, insiyatif alma veya kaderinin yönünü değiştirmeye çalışma gibi bir çabanın ufak zerreleri yok onda. Yaşadıklarını hak etmiş diyesi geliyor insanın. Sırf bu yönüyle, romanı teknik açıdan başarılı bulmuş olsam da, insanın üzerinde yarattığı sıkışmışlık, kabullenme ve eziklik duygusu yüzünden sevmedim.
- ilhamavcısı'nın notu: 5/10.
No comments:
Post a Comment