Friday, December 11, 2020

KEDİM VE KENDİM

Eylül başında doğru amaçlarla yola çıkıp, yanlış sonuca vardığım bir işe giriştim. Ben 8 yaşına kadar bahçeli bir evde büyüdüm. Kendimi bu konuda oldukça şanslı sayarım. Ağaçlara tırmandım, dalından kayısı, vişne, kiraz yedim. Bahçede ve sokakta arkadaşlarımla saatlerce oynadım. Hayvan beslemek bu şanslılığa dahil değildi. Bir dönem evin bahçesinde annemin ve abimin ilgilendikleri küçük bir kümes olduğunu hatırlıyorum. Bir de abimin balıkları olduğunu. Apartmana taşındığımızda bir kez ben de civciv aldım ama ya bakması zor geldi, ya başka bir şey oldu hatırlamıyorum, kuzenime verdik. Annem başka hayvan istemezdi, neredeyse etrafımızdaki hiçbir anne istemezdi, bu da gayet mantıklı ve normaldi bence. Hayvanlardan uzak büyüdüm diyebilirim. İhtiyaç da duymadım sanırım. Benim için hayvanlar ve insanlar alemi birbirinden ayrı, iç içe geçmeyen ve karşılıklı saygı gerektiren bir konu olarak kaldı.

Deniz hayvanları çok seviyor. Neredeyse bebekliğinden beri çok seviyor. 3-4 yaşlarında veteriner olmaya karar vermişti hatta. 2 yaşındayken annemle Eminönü'ne gidip büyük bir akvaryum ve 8 balık almıştık. Yaklaşık 4 yaşındayken benim artık belim ağrıdığı için akvaryumu yıkarken, balıkları verdik. 6 yaşındayken, 1. sınıf okuma bayramından sonra ona beyaz bir muhabbet kuşu aldım. Sürpriz. Bir süre de onunla oyalandık, 6 ay kadar sonra yanına bir dişi aldık. Pamuk ve Fiyonk. Fiyonk'u ehlilleştirmediğimiz için ikisi kafeslerinde hayatlarına mutlu mesut devam ederken biz kuşlardan bir parça uzaklaştık. Sonra, 2. sınıfta daha küçük bir akvaryum ve 3 balık aldık, onlar da hala bizimleler. 

Bu arada Deniz, 4 yaşından beri babasının o zamanki bir arkadaşı nedeniyle kedilere çok düşkün. Hayatımızda hep bir kedi kavramı, kedili defterler, kedili t-shirtler, kedili kupalar, kedi resimleri, vs vs. Benden kedi istiyor, yapmam gerektiği yönünde kendimi baskılıyorum ama kafamda ben bir kedili kadın değilim, ben yapamam diyorum. En son 9 yaşına geldiğinde almaya söz vermemle konu kapanıyor.

Bu arada ben kedi almayalım diye 3. sınıfta bir de ginea pig almaya razı oldum ve sonucu fena oldu. Videolar izledik, araştırdık, oldukça yavaş ve çekingen bir hayvan iyi olur diye düşünerek her şeyini aldık. Deniz alıştırmak için bir ay uğraştı ama ısırıklar, koşmalar, kaçmalar ve kafesteki kakaların her daim etrafa saçılmasıyla birlikte Max de geldiği yere birkaç ay sonra benim kararımla döndü. 

Ben hayvan olayını kapattık diye düşünürken, 4. sınıfa başlarken Deniz tekrar kedi istedi. Aslında artık köpek istiyordu ve onu kesinlikle almayacağımı biliyordu ama kediye söz vermiştim, alabilirdik. Bu sefer ben de hazırım, evde üçüncü bir canlı olsun, Deniz'e arkadaş olsun istiyorum. Kedisi olan herkes çok mutlu, kimsenin en ufak şikayeti yok. Kediler eve ve insana huzur veriyor. Küçük yaşta hayvan sahibi olmak çocuğu mutlu ediyor, özgüven ve disiplin veriyor vs derken, gerçekten hazırım. 

Petshop'dan almak yerine arkadaşlarıma sordum. En son Bilkent kampüste 4 aylık 3 kardeş olduğunu, bir tanesinin çok uslu ve iyi huylu olduğunu öğrendik ve bakmaya gittik. Bakar bakmaz da alıp önce veterinere, sonra eve getirdik. Ben kediyi beklediğimden büyük buldum ve ısınamadım ama Deniz sevdi. Önemli olan da zaten o. 

Bundan sonrası benden dolayı 4 günlük bir travma oldu hepimiz için. Kediciği Deniz'in odasına yerleştirdik. Zaten ilk gün taşıma kafesinden çıkmadı pek, çekingen. Çıktığı zamanlardaki huzursuzluğumu anlatamam. Birdenbire bir odayı eşyalarıyla kaplayışı, kedi kumunun yapay kötü parfüm kokusu, mamanın sentetik kötü kokusu, aşısı yapıldığı için üzerinden yerlere düşecek bitler pireler, ya biz de bitlenirsek korkusu, kısırlaştırılması, yaşlanması, evde tek bırakması, yaşlanması ve diğer konular, önceden çok düşünmüş olmama rağmen topluca üzerime çöktüler. 

Netice itibariyle, Charlie, ilkini Deniz'in yatağına yaptıktan sonra tuvaletine bir günde alıştı, üçüncü günde evi keşfe çıktı. Perdeleri tırmaladı, rulo yaptığım halıları devirdi, koltukları çiğnedi ve masaya çıkıp durdu. Beni vişne suyu soda viski içmeye alıştırdı. Ve dördüncü günün sonunda Charlie ile ilişkili olan herkesten defalarca özür dilememe sebep olarak kampüse kardeşlerinin yanına geri döndü. Verirken ağladım, bir saat yanında bekledim kardeşleri tekrar kabul ediyor mu diye görmek için.    

Deniz'e bunu yaptığıma çok üzüldüm. Benim kafamda hayata dair hep bir çalışan orta sınıf aile kavramı var. Anne baba birlikte ve mutlular, öncelikleri çocukları. Aslında tabii ki sürekli mutlu değiller, çünkü hayat sürekli mutlu olunacak pembe bir balon değil. Ama mutlu olunmayan dönemlerde de sabırla birbirlerine sarılıp beklemeyi başarıyorlar. Şikayet etmeden, kapris yapmadan, acele etmeden ve çözümü her zaman dışarıda aramadan, kendilerini başkalarıyla kıyaslamadan bekliyor ve çabalıyorlar. Birbirlerine zorluklarda destek çıkıyorlar, bir ekip gibi hareket edip ailelerini koruyorlar. Çocuklar sıcak ve sevgi dolu bir yuvada büyüyor. Öğreten ve dinleyen, şefkatli ve ilgili büyükanneler, büyükbabalar var. Kuzenler, dayılar, amcalar, teyzeler, komşular, arkadaşlar birbirlerinin hayatına renk ve huzur getirmek için varlar. Evlerde kalabalık yemeklerde bir araya geliyorlar. Aklımda hep bir yemek görüntüsü var, belki dışarıda bir bahçede, belki içeride büyük bir salonda. Her yaştan her cinsiyetten kalabalık bir aile. Herkes mutfağa girip çıkıp tabaklar getiriyor, yüzler gülüyor, sohbet ediliyor. Herkes birbirini düşünüyor, pozitif davranıyor. Bir kedi bu hayalin yokluğunu telafi edebilir miydi bilemem ama evde tatlı bir kalabalık yaratacağı hayalini bozmuş olmak bana çok dokundu. Deniz'in hayal kırıklığı yaşaması zaten başlı başına üzücü. 

Kendi kendime tuttuğum başarısızlık listeme bir madde daha eklemiş olmanın üzüntüsünü yaşadım, hassas kişilik gereği de büyüttüm tabii. Değişikliğe ve yeniliklere kapalı olup yanımdakileri engelleme endişesi, sevdiğim ama yadırgadığım insanlara benzeme korkusu, bundan dolayı suçluluk, 12 sene önce 1,5 sene kadar gördüğüm kedili kötü rüyaların etkisi, acaba sevgi dolu bir insan değil miyim korkusu, liste uzadıkça uzuyor. Şu dönemin "çok mutlu olmalıyız" algısı zaman zaman beni yıpratıyor. Çok gezmek, çok güzel olmak, çok zengin olmak, hayatı sonuna kadar sömürmek, sadece bunlarla mı mutlu oluyoruz bilmiyorum. Bir kedicik bana hayat sorgusu yaşattı, zaten farkında olduğum artılarımı eksilerimi, eksiklikleri ve hayalleri tekrar masaya yatırttı ve verirken arkadaşımın "Ne ters gitti?" sorusuna verdiğim cevap gibi, "duygusal davrandım". 

Bize kediyi bulan arkadaşımla bilinçli olup olmadığını bilmediğim bir şekilde, henüz hiç konuşmadık. Bana kızmıştı, hayvan severler arasında takdir edilen bir davranış yapmadığım kesin. Deniz çok olgunluk ve anlayışla karşıladı, ona müteşekkirim. Bencillik yaparak çocuğumu üzmeyi asla istemem. Bir aile yakınımız "Bence o senin için doğru zaman ve doğru kedi değildi." dedi ve içime sular serpti. Çok yakın değil ama belki bir gün, bir kedi ya da bir köpek. Belki de Deniz büyüyüp bir tane getirir ve bu sorunu tamamen çözer ve bana söz hakkı tanımaz. Bu daha çok işime gelir sanırım :)